1. Mektup ve Shaws'a Yolculuk 1. Mektup ve Shaws'a Yolculuk On yedi yaşındaki yetim David Balfour, İskoçya'nın ovalarındaki Essendean'da yaşıyordu. Hayatı, yerel papaz ve merhum babasının dostu Bay Campbell'dan gelen bir mektupla alt üst olacaktı. Bu sıradan bir mektup değildi; David için yepyeni bir dünyanın kapılarını aralayan bir anahtardı adeta.Bir an için David'in yerinde olduğunuzu düşünün. Az önce hiçbir şeyi olmayan yoksul bir yetimken, şimdi bir servetin sahibi olabilirsiniz.David o kadar heyecanlıydı ki yerinde duramıyordu. Sanki gezmeye çıkacağı söylenen bir yavru köpek gibi, kuyruğunu sallıyor ve enerji doluydu. Az olan eşyalarını toplarken elleri titriyordu. Eşyaları arasında babasının eski kılıcı da vardı, geçmişiyle arasında paslı bir bağ gibiydi.David, bildiği tek yuvaya son kez bakarken, bir kitabın son sayfasını çeviriyormuş gibi hissetti. Essendean'ın tanıdık manzaraları ve kokuları çoktan silinmiş, yerini macera ve zenginlik vaatlerine bırakmıştı.Yola koyulan David, daha önce hiç görmediği bir İskoçya'yla karşılaştı. Kırsal alan, taş duvarlarla bölünmüş ve uzaktan minik beyaz bulutlar gibi görünen koyunlarla bezeli devasa, yeşil bir yorgan gibi önünde uzanıyordu.Ancak her şey yolunda gitmeyecekti. David yolculuğuna devam ederken, ne zaman Shaws'tan bahsetse, insanlar tuhaf tepkiler veriyordu.Önce çok cana yakın görünen bir hancı vardı, ama David Shaw'ların evinden söz edince beti benzi attı. Yüzü gölge görmüş gibi oldu ve onu sanki kurt inine gidiyormuş gibi uyardı. Bir de huysuz, yaşlı bir kayıkçı vardı ki, David konuyu açtığında, ağzını bıçak açmadı.Tüm bu tepkiler David'in tüylerini diken diken etmeye yetmişti. Ama bizim David, korkup kaçacak cinsten değildi. Tam tersine, tüm bu gizem onu daha da meraklandırıyordu.Başta çok çekici görünen yemyeşil tepeler, zamanla dev bir canavarın kırık dişlerini andıran sarp kayalara dönüştü. Yemyeşil çayırlar, sert arazide tutunmaya çalışan çalılıklara yerini bıraktı.Sonunda, dünyanın öbür ucuna gidip dönmüş gibi hissettikten sonra, David Shaws'un evini gördü. Masallardaki gibi görkemli bir malikane hayal ediyordu.Ev, sanki bir devle on raunt dövüşmüş ve hepsini kaybetmiş gibiydi. Karanlık ve boş pencereleriyle, yıkık dökük taşlar ve çürümüş ahşaptan oluşan bir yığındı adeta.Orada öylece durmuş, aile mülkü diye bahsedilen bu zavallı yapıya bakarken, David içinde rüzgarla alakası olmayan bir ürperti hissetti. Sanki sırtından aşağı buz gibi su dökülmüş gibiydi. İçinden bir ses geri dönmek, tüm bu çılgın fikri unutmak ve bildiği hayata geri dönmek için çığlık atıyordu.Bu artık sadece bir miras meselesi değildi. Kim olduğunu ve nereden geldiğini öğrenmekle ilgiliydi.Böylece, kalbi bir İskoç davulu gibi gümbürderken ve babasının kılıcı yanında, David derin bir nefes aldı. Omuzlarını dikleştirdi, çenesini kaldırdı ve Shaws'un ürkütücü evine doğru adım attı.Karanlık, heybetli kapıya yaklaşırken David izlendiğini hissetti. Ensesindeki tüyler diken diken oldu ve akşamın serinliğiyle ilgisi olmayan bir ürperti geçti içinden. Kapıyı çalmak için elini kaldırdı, parmak boğumları yıpranmış ahşaba değmeden kapı gıcırdayarak açıldı.
Okumak için İndirin