1. Yetim Mary Lennox 1. Yetim Mary Lennox Mary Lennox'un bildiği tek şeydi. Dokuz yaşında, hasta ve huysuz bir çocuktu; bu boğucu iklimde ihmal ve yalnızlık içinde büyümüştü. Ailesi, çiçekten çiçeğe konan kelebekler misali, hep bir sonraki büyük davet ya da sosyal etkinliğin peşindeydi.Zavallı Mary, her isteğini yerine getirmek zorunda kalan yerli hizmetçilerin insafına kalmıştı. Dadısı Ayah, şükür ki, sabırlı bir kadındı; gözleri şefkatli, elleri yılların emeğiyle nasırlaşmıştı. Mary'ye giyinmek ve ayakkabı bağlamak gibi temel becerileri öğretti. Ancak bu kadardı. Kimse Mary'nin duygusal ihtiyaçlarına eğilmedi.Böylece Mary, bu huysuz küçük yaratığa dönüştü. Teni bir kağıt kadar solgun, bedeni bir çöp kadar cılızdı. Neredeyse hiç dışarı çıkmaz, havasız evde pineklemeyi tercih ederdi. Ve ah, ne öfke nöbetleriydi onlar! Herkese emir yağdırırken tiz sesi koridorlarda yankılanırdı. Hizmetçiler, duyamayacağını sandıklarında fısıldaşır, ona "Küçük Hanım Tersine" derlerdi.Derken felaket ansızın kapıyı çaldı. Kolera salgını bölgeyi bir sel gibi vurdu, önüne çıkan her şeyi silip süpürdü. Mary'nin anne babasını ve ev halkının çoğunu alıp götürdü. Tüm bu kargaşada, inanması güç ama, herkes Mary'yi unuttu.O günler Mary için bir kabustan farksız olmalıydı. Terk edilmiş odalarda dolaştı, ayak sesleri ürkütücü sessizlikte çınlıyordu. Bir zamanlar cıvıl cıvıl olan ev, şimdi Mary'nin tek canlı sakini olduğu bir mezarlığı andırıyordu. Hayatta kalmak için mutfakta yiyecek aramak zorunda kalan küçük bir fare gibiydi.Sonunda bazı İngiliz subaylar onu bulduğunda, Mary eskisinden de asi bir haldeydi. Daha fazla incinmemek için etrafına duvarlar örmüştü. Eskiden sadece sıkıntılı bakan gözlerinde şimdi meydan okuma ve güvensizlik kıvılcımları vardı.Memurlar ne yapacaklarını şaşırmıştı. Bu huysuz küçük yetimle nasıl başa çıkacaklardı? Mary'nin tek yaşayan akrabası olan amcası Archibald Craven'a ulaştılar. Mary'nin İngiltere'ye, amcasının Yorkshire'daki Misselthwaite Malikanesi'ne gönderilmesine karar verildi. Çevre değişikliği mi dediniz?Mary uzun yolculuğuna hazırlanırken, her şeye garip bir kayıtsızlık içindeydi. Ailesini kaybetmek ya da yeni bir hayata başlama fikri onu etkilemiyor gibiydi. Sanki kalbini kilitlemiş ve anahtarı fırlatıp atmıştı. Eşyalarını robotvari bir şekilde topladı, hiç oynamadığı küçük oyuncak bebeği de dahil.Mary, kendisini yeni evine götürecek gemiyi gördüğünde, onu yutmaya hazır devasa bir demir canavar gibi görünmüş olmalıydı. Gemiye binerken Hindistan'a dönüp bakmadı bile. Tüm o canlı renkler ve baharatlı kokular, yarı unutulmuş bir rüya gibi silinip gitmişti.Mary yolculuğunun daha yeni başladığını bilmiyordu. Gemi onu engin denizler aşırı, adını bile duymadığı bir diyara götürürken havada bir şeyler kıpırdanıyordu. Sanki kainat nefesini tutmuş, bundan sonra olacakları bekliyordu. Mary, Misselthwaite Malikanesi'nin hayatını kökünden değiştirecek sırlar barındırdığından habersizdi. Yıllardır kilit altında tutulan ve keşfedilmeyi bekleyen gizli bir bahçe vardı.Hindistan kıyıları gözden kaybolurken Mary korku ve beklentinin tuhaf bir karışımını hissetti. Önünde ne olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu ama kesin olan bir şey vardı: hayatı hayal bile edemeyeceği şekilde değişmek üzereydi.
Okumak için İndirin