1. Korunaklı Bir Yaşam ve Beklenmedik Bir Davet 1. Korunaklı Bir Yaşam ve Beklenmedik Bir Davet Evelina'nın dünyası küçüktü ama sıcacıktı. Sanki omuzlarına sarılmış eski bir yorgan gibiydi, tanıdık ve huzur vericiydi. Köyünün engebeli tepelerinin ve şirin evlerinin ötesine hiç adım atmamıştı. Herkes onu tanır, ailesinden biriymiş gibi davranırdı. Ama içinde bir yerde bir kaşıntı vardı, anlıyor musunuz?Zavallı Evelina, annesi Caroline'ı hiç tanıyamadı. Doğumdan hemen sonra vefat etmişti. Evelina bu hikayeyi her duyduğunda, göğsünde hiç kapanmayan bir yara gibi buruk bir acı hissederdi. Ama yalnız değildi. Caroline'ın da vasisi olan Bay Villars ona kol kanat germişti.Evelina'yı geceleri uykusuz bırakan şey, babasının kim olduğunu bilmemesiydi. Zihninde kilitli bir kapı gibiydi ve ara sıra merakla kapı kolunu yoklardı.Derken her şey bir anda değişti. Gelen mektup, sanki havasız bir odanın penceresini açmış gibiydi. Aile dostu Leydi Howard, Bayan Mirvan'dan gelen bir daveti iletmişti. Evelina'yı Londra'ya çağırıyorlardı!Rahip Villars, Allah için, tek yavrusunu koruyan bir tavuk gibi telaşlıydı. Odada volta atıyor, endişeyle alnını kırıştırıyordu. Ona göre Londra, masum Evelina'sını bekleyen tehlikelerle dolu kocaman, ürkütücü bir yerdi.Bu arada zavallı Evelina'nın içi içine sığmıyordu. Yüreği umut ile umutsuzluk arasında mekik dokuyordu.Nihayet, bitmek bilmeyen bir bekleyişin ardından, Peder Villars kararını verdi. Derin bir iç çekerek (ama yemin ederim gözlerinde bir pırıltı gördüm) Evelina'ya izin verdi.Evelina mı? Ayakları yerden kesilmişti. Heyecanı, çalkalanmış bir gazoz gibi fokurduyordu. Ama tüm bu coşkunun içinde biraz da heyecan vardı.Yola çıkmadan önceki günler bir telaş içinde geçti. Evelina en güzel kıyafetlerini hazırlıyor ama Londralı hanımların yanında sönük kalıp kalmayacağını düşünmeden edemiyordu.Bu arada Rahip Villars, Evelina gitmeden önce aklına gelen her türlü öğüdü ona verme telaşındaydı. En beklenmedik anlarda onu köşeye sıkıştırıp, akan bir musluk gibi nasihatler veriyordu. "Unutma yavrum, "derdi, ciddi bir tavırla," alçakgönüllülük bir hanımefendinin en güzel süsüdür." Ya da,"Sağduyu, Evelina, cesaretin en iyi dostudur."Nihayet ayrılık günü geldiğinde, Evelina'nın duyguları karmakarışıktı. Sanki biri tüm hislerini bir çorba kazanına atmış gibiydi.Vedalaşma gerçekten yürek burkucuydu. Evelina koruyucusuna sanki on yedi değil de yedi yaşındaymış gibi sarıldı. Onun uyarı ve sevgi dolu sözleri, gergin sinirlerini saran sıcak bir battaniye gibiydi.Araba uzaklaşırken Evelina'nın kalbi küt küt atıyordu. Çocukluğunun güvenli limanını geride bırakıyor, uçsuz bucaksız ve bilinmezlerle dolu bir dünyaya doğru yol alıyordu. Ama tekerleklerin her dönüşünde heyecanı korkusuna galip gelmeye başladı.Peder Villars'ın öğütleri kulaklarında çınlarken ve yeni hayatının hayalleri zihninde dans ederken, Evelina geleceğine doğru yola koyuldu. Önündeki yol uzun ve belirsizliklerle doluydu ama karşısına ne çıkarsa çıksın göğüslemeye hazırdı.Araba gürültüyle ilerlerken, alışık olduğu manzara yavaş yavaş yerini yeni görüntülere bıraktı. Evelina'nın kalbi her geçen kilometre ile daha da hızlanıyordu. Londra nasıl bir yerdi acaba? Uyum sağlayabilecek miydi? Yeni dostlar edinecek miydi yoksa kendini tamamen yabancı mı hissedecekti? Şehir yaklaştıkça, midesinde beklenti ve endişe karışımı bir duygu kıpır kıpırdı.
Okumak için İndirin